13 Eylül 2010 Pazartesi

El örgüsünün tarihi

‘Örmenin çok eski çağlara uzanan bir tarihi var. İsa’dan önce V.-VI. Yüzyıllarda insanlar şişle yün örmeyi biliyorlardı. Sadece parmakların kullanılmasıyla oluşturulmuş örülmüş örnekler M.Ö.1000 yıllarından eskiye dayanmaktadır. Örgü ile ilgili ilk tarihi belgeler Orta Asya’da yapılan arkeolojik kazılarda bulundu. Örgüde ilmeklerin tuzak düğümlerine bezeyişi ve kullanılan gereçlerin basitliği de örgünün avcı göçebe toplumlarda doğduğu tezini güçlendirir. Göçebeler hammadde olarak sürülerinden elde ettikleri yapağıyı kullanıyorlardı. Örülen kumaşın, örtücülüğünü arttırmak için keçeleştiriyorlardı.’
Atlı ve göçebe uygarlıklarda gelişen örgünün, kervanlarla ve Ege Denizindeki ticaret gemileriyle doğuda Tibet’e; batıda İspanya’ya kadar yayıldığı düşünülmektedir. İspanya’dan da İngiltere ve İskoçya’ya geçtiği bilinen örgünün Avrupa’da yayılma sürecinin bin yılda gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Orta Asya buluntularından sonra en eski örgü örneklerine eski Mısır mezarlarında rastlanmıştır. Başparmağı ayrık kırmızı yün örme çoraplar bugün Londra’da Victoria Albert Müzesi’nde sergilenmektedir.
13.yy’dan kalma İspanyol mezarlarında birçok örme giyim parçalarına rastlanmıştır. Bu parçaların üzerinde görülen aile armalarının yanı sıra, Müslümanların kullandığı kufi yazı stili ile işlenmiş dilek yazıları sayesinde, Avrupa’da bulunan ilk örülmüş örneklerin İspanya asillerinin çalıştırdığı Müslüman örgücüler tarafından yapıldığı anlaşılmıştır.
O dönemlerde kullanılan gereçler bugün kullanılanlardan farklıydı. Araplar tığı andıran gagalı şişlerle, ipliği sol ellerinin işaret parmaklarıyla yürüterek örerlerdi. 16. yy.da ipeğin batıya ulaşmasıyla din büyükleri, saray mensupları ve asillerin giysilerine ipekten örülmüş atkılar, pelerinler ve başlıklar eklenmişti. Pamuğun Avrupa’ya gelişiyle beyaz örgü adı verilen ve ince çelik tığlarla örülen dantel perdeler, yatak örtüleri ortaya çıkmıştı. 14.yy.da Avrupa’da yapılan ‘Örgü ören Meryem’ (Maitre Bertham-1345-1415) Örgü ören Leydi (Tomasso da Modena 1325-1375) gibi sanat eserlerinde konu olarak örmeye yer verilmişti.

İngiltere ve İrlanda’da örgü başlangıçta erkek işi olarak kabul ediliyordu. Kadınların örgüyle ilgilenmeleri bile yakışıksız sayılıyordu. Kadın yün eğiriyordu, ancak bu yünü örme ayrıcalığı erkeğe aitti. Örücülerin meslek loncaları vardı ve bu loncalara girmek isteyen gençler, bir örgü ustasının yanında en az üç ay çıraklık eğitimi almak, sonra değişik teknikler ve örgü yöntemleri öğrenmek için gezilere çıkmak zorundaydılar. Geziden döndüklerinde, belli sayıda orijinal motifi en kısa sürede ve kusursuz bir teknikle örebildiklerini ispatlayacak bir sınavdan geçmeleri gerekirdi. Kuzey Avrupa’nın bazı kesimlerinde, Britanya ve İrlanda adalarında bugün bile, halat ve ağ yapmakta ustalaşan bazı denizciler kendi kazaklarını kendileri örmektedir.
Örme, tarih boyunca insanların örtünme ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra, renk ve desenlerle estetik ihtiyaçlarına da cevap vermiş, kültürlerinin bir parçasını oluşturmuştur. Örüldükten sonra farklı bir işleme gerek kalmadan, hemen giyilebilen bir ürün olduğu için, dokumaya göre daha kişisel bir yanı vardır. Desenlendirilmesi kolaydır. Her kültürde farklı isimler alan değişik motifler kullanılmıştır. Anadolu kültüründe farklı anlamları olan motifler, kadınların dileklerini, durumlarını paylaştıkları iletişim yöntemlerinden biri olmuştur. Birçok yörede anlam içeren motiflerin ve geleneksel formların kullanımına devam edilmektedir. Örülen modeller modaya bağlı olarak değişim göstermiş olsa da, örme el sanatında aynı basit aletler kullanılmaktadır.